2023 seçimlerine fazla bir zaman kalmadı. Son üç aylık kampanya dönemini ve seçimlerin bir veya iki ay öne çekilme ihtimalinin de çok yüksek olduğunu düşünürsek, bir seçenek oluşturma bakımından önümüzde 3 – 4 aylık bir süre kaldı.
Göz önüne alınması gereken en önemli veriler şunlardır:
- Sistem tıkanmıştır ve halkımız büyük bir arayış içindedir.
- Yaşanan krizin seçim sonrasında daha da derinleşeceği görülmektedir. Ekonomik kriz, patlamaya hazır sığınmacı sorunu, AKP’nin 20 yılda yarattığı önemli ölçüde asalak olan toplumsal taban ve merkezinde ABD ve Atlantik İttifakı’nın olduğu dış tehdit; krizi daha da derinleştirecek etkenlerdir.
- Sistemin bugüne kadar halkımızın önüne koyduğu üç seçenek – Cumhur, Millet ve HDP etrafında gerçekleştirilmeye çalışılan ittifaklar – dışında bugün itibariyle seçime katılma hakkı olan 14 Parti vardır. Ekim ayı itibariyle Sosyalist Cumhuriyet Partisi ve Zafer Partisi’nin de eklenmesiyle bu sayı en az 16 olacaktır.
Ve bu Partilerden hiçbirisinin yalnız başına bir seçenek oluşturabilme şansı yoktur.
- Dünyada güç dengelerinin değişmesi, ABD’nin BOP projesinde başarısızlığa uğraması ve yaşadığı yenilgiler, bölgemizdeki gelişmeler konusunda artık bölge ülkelerinin son sözü söylemeye başladığının örneklerinin çoğalması, Türkiye’nin, geldiği yol ayrımından sistem dışı bir seçenekle çıkması açısından durumu elverişli kılmıştır.
- Tarihin akışı hızlanmıştır. Bu da, normal zamanlarda 10 yılları bulan gelişmelerin, önümüzdeki yıllar ve hatta aylar içinde yaşanabileceği anlamına gelmektedir.
Devrimci tavır, tarihin akışına uygun hareket etmektir.
TÜRKİYE İTTİFAKI
Bu koşullarda Türkiye’nin önüne bir çıkış yolu koymak her yurtseverin, her devrimcinin ve her sosyalistin önündeki temel görevdir.
Türkiye’nin yeniden, tarihimizdeki en büyük devrimci atılım olan Kemalist Devrim yoluna girmesi veya Cumhuriyet Devriminde ifadesini bulan program etrafında birleşmesi, bugün milletimizin büyük çoğunluğunu birleştirecek biricik doğru tavırdır.
Elbette 100 yıl önce yapılanı aynen tekrarlamaktan bahsetmiyoruz. 1920’lerde değil 2020’lerdeyiz. Baş emperyalistin peşpeşe yenilgiler yaşadığı ve kapitalist-emperyalist ülkelerin yüzyıl önce dünya ekonomisinin yüzde 90’nından fazlasına sahip olduğu günlerden, geçmişin sömürge ve yarı sömürgelerinin bugün dünya ekonomisinin yüzde 62’sini oluşturduğu günlere gelmiş durumdayız.
Elbette bu gerçeklere uygun hareket edeceğiz.
Bununla birlikte Türkiye sosyalistlerinin büyük çoğunluğunun bugün, Cumhuriyet Devrimi programını, bir araya gelmenin asgari programı olarak görmeleri ve dillendirmeleri son derece önemlidir.
Tam bağımsızlık, Laik- demokratik Cumhuriyet ve kamu ağırlıklı karma ekonomi. Değişik sözcüklerle de olsa bugün farklı Partiler içinde olan ve bir güçbirliğinin gerekliliğinden bahseden bütün sosyalistler, birleşme zeminini kaba hatlarıyla böyle tarif ediyorlar.
Elbette bu maddelere Başkanlık Sisteminin kaldırılmasını da bir acil talep olarak eklemek gerekiyor. Buna da kimsenin itirazı yoktur.
Ama unutulmaması gereken nokta şudur: Yukarıda belli başlı maddelerini saydığımız programı savunanlar sadece sosyalistler değildir. Genel ifadeyle sosyalistlerin yanısıra “milliyetçiler ve halkçılar” olarak tanımlanabilecek çok daha geniş bir siyasi yelpazeden, hemen hemen benzer ifadelerle güçbirliği yapmaktan bahseden başka partilerimiz de vardır.
Bundan dolayı bugün içine düşülecek en büyük yanlışlardan biri de daha yolun başında güçbirliğinin sınırlarını, belli bir ideoloji veya dünya görüşünden olanlarla sınırlayan tutumlar olacaktır.
DOĞRU TAVIR
Doğru tavır şöyle olmalıdır:
Bugün Türkiye’nin ihtiyacı olan ve en geniş güçleri birleştirecek programın ana hatları ortaya konur ve ondan sonra ayrım gözetmeden, sistemin, halkımızın önüne koyduğu üç seçeneğin dışında kalan bütün partilere gidilir.
Söz konusu bütün Partiler mutlaka bir araya getirilmelidir diye bir görüşümüz yok ama bu konuda bir çaba gösterilmelidir. “Türkiye İttifakı” içinde yer alma çağrısına olumlu yanıt verip vermeme elbette söz konusu Partilerin karar vereceği bir durumdur.
Ama ittifak çabası ve çağrısına, kimseyi dışarda bırakmamanın önemi şuradadır: Çeşitli hesaplar veya ideolojik saplantılarla “Türkiye İttifakı”nın dışında kalanların bu tavrını, halkımızın değerlendireceğinden ve ona göre hareket edeceğinden hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır.